6 Şubat 2013 Çarşamba
Acı’ nın terk edişi…
Hani Dostoyevski der ya; çektiğin acıya değecek.
İnsan yaşamını özetleyen sihirli iki kelime söyleyin deseniz hiç düşünmeden bu cümleyi söyleyebilirim.
Yaşam boyunca yaşadıklarınız veya yaşamadıklarınız, yaptıklarınız veya yapmadıklarınız değecek karşılığına…
Acının ve sevincin karşılığı olacak…
Neşenin ve hüznün karşılığı olacak…
Sıkıntının ve refahın karşılığı olacak…
Mücadelenin ve bezginliğin karşılığı olacak…
Dürüstlüğün ve hırsızlığın karşılığı olacak…
Namusun ve namussuzluğun karşılığı olacak…
Olacak kardeşim…
Olmadığı takdirde hayat, asırlık bir çınarın gövdesine inen, keskinlikten ışıldayan dev bir balta gibi ruhunuzu ikiye böler…
Bölünen ruhunuzu kötü duygular kaplar…
Kötü duygular hastalığa dönüşür…
Ruhunuzun hastalığı bedeninize bulaşır…
Hasta bir beden ve keskinlikten ucu ışıldayan baltanın gövdesini yardığı bir çınara benzer, ikiye bölünmüş bir ruh kalır geriye…
Çektiğin acıya değecek kardeşim…
Kazanmanın, kaybedenin güçsüzlüğü ile açıklandığı…
Kaybedenin, kazananın başarısını deli bir binicinin gereksiz yere atının döşünü mahmuzladığı gibi yaralamaya çalıştığı bir zaman tünelinden geçiyoruz…
Ve acının karşılığına, kirli mabetlerde ırzına geçildiğine şahit oluyoruz…
Sessizce, yutkunarak izliyoruz…
Işıldayan baltanın ruhumuzu ikiye böldüğünü, bedenimizin hasta olduğunu biliyoruz artık…
Acının karşılıksız bırakıldığını, işkenceden geçirilen bir mahkûm kadar halsiz ve bitap bırakıldığını biliyoruz artık…
Erdemlerin en büyüğüdür oysa acı çekmek…
Var oluş amacına uygun sahiplenmenin bakiyesidir…
Acıyı, derin bir nefes alır gibi ciğerlerine, hücre hücre hissederken bağlarını sağlamlaştırır insan…
Uğruna acı çekecek bir şeye sahip olmak, yeryüzündeki en büyük zenginliktir oysa…
Dağları deldiren, meydanları dolduran, zafere koşturan acıya olan müptelalıktır…
Ama acının karşılığı olmalı…
Cami avlusuna bırakılan bir ‘piç’ gibi ortaya koymamalı seni…
Senin müptelası olduğun kadar, o da sana vurgun olmalı…
Senin olmalı, karşılık bulmalı…
Koyverip gitmemeli öte yakaya…
Seninle kalmalı…
Seni yaşamalı, yaşatmalı…
Asırlık bir çınarın gövdesine inen, keskinlikten ışıldayan dev bir balta gibi ruhunuzu ikiye böler sizinle yaşamadığında…
İkiye bölünen ruh, hastalanan bir beden…
Acı, sizden ayrılmayı seçtiği için, başkalarının sevinci olmuştur artık…
Geride hasta bir beden bırakarak, sevinci olmuştur başkasının…
Sabaha karşı bir vakit, cami avlusuna bırakılmış kadar yalnızsınızdır artık…
Çektiğin acının karşılığı olmalı der Dostoyevski…
Acı karşılık bulmalı…
Umuttur belki sizi yaşama bağlayan…
Acının karşılık bulmasından vazgeçmişsinizdir, ama yine de ne olduğunu bilmediğiniz bir duygu kaplar sizi…
Acı bulamadıysa karşılığını, belki karşılık acısını bulacaktır…
Sizin acınıza değer verecek bir karşılık çıkıp geliverir bir anda belki…
İşte bu umut sizi yaşatır…
Yoksa cami avlusuna terk edilmiş bir bebek kadar yalnız, ikiye bölünmüş bir ruh ve hasta bir bedenle ne kadar yaşayabilirsiniz ki?
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
 
 
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder